Lâkin bırakmadı hayat...
Duyduk ki, güvercinleri kurşuna dizmişler arka bahçede...
Gülleri kesip, dikenleri büyütmüşler korku belâsına...
Toprağın bire bin verdiği ülkede mayın döşemişler sevdaya giden yollara...
Aşklar uzak, sevişmeler tuzakmış.
Dişlerinde kalleş ışıkların parıldadığı kurtlar, çeteler halinde boğazlayacak kurban arar olmuşlar dolunay geceleri...
Pas ve küf kokuyormuş eskiden nergislerin açtığı sokaklar...
Öylesine büyükmüş ki sis perdesi, ne yakamoz görüyormuş gözler, ne çoban yıldızı...
Güneş ülkesi, çocuklarını gömüyormuş lanetli karanlığın koynuna... ve öfke büyüyormuş sevda toprağının ana rahminde...
Doğa ne kadar cömertse, hayat o kadar bencilmiş evlâtlarına karşı... Bolluk içinde aç, varlık içinde yoksul, denizler ortasında susuz yaşar olmuşlar.
Ve ülke, aldırmadan doğanın gözkamaştıran büyüsüne, doludizgin koşuyormuş ölüme..
Prangalar... savaş tamtamları... ve ağıtlarla...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder